SEVGİ-HOŞGÖRÜ

21.06.2010 11:44

 

 

Yaşar ÇAĞBAYIR

 

“İman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.”

                                                   Hadis

 

Bazı kavramlar gibi sevgi kişisel, toplumsal ve evrensel olmak üzere üç boyutludur. Sevginin kişisel boyutu, çoğunlukla insanın kendi bireysel maddî ve ruhsal isteklerine, tutumlarına bağlıdır. Bu boyuttaki sevgi bencildir, kıskançtır. Karacaoğlan’ın dediği gibi “Ben güzele güzel demem / Güzel benim olmayınca.” mantığını güder. Veya Âşık Veysel gibi “Güzelliğin on para etmez / Şu göynümdeki aşk olmasa.” diyebilir. Her ne kadar bu şairler sevgiyi ve sevgiliyi bu kadar dar alana hapsetmiş görünüyorlarsa da onlar bu sözleriyle sevginin bir tek boyutunun olmadığını, başka boyutlara da el atmak gerektiğini vurgulamak için önce bireysel olanı dile getirmişlerdir. Zaten onların sevgileri bireyselliğin üzerine çıkmıştır. Öyle olmasaydı bugün anılıyor, seviliyor olamazlardı. Çünkü sevginin bireysel olanı bireyle beraber gider... Geleceğe bir iz bırakmaz.

Sevginin bireysel boyutta olanı maddîdir dedim. Çünkü insanın eşine, çocuklarına duyduğu sevgi tamamen meddîdir. Eşine duyduğu sevgi maddîdir. Yani cinsellik ağırlıklıdır. Psikologlar, evliliklerin yıkılmasının sebebinin çoğunu cinselliğe bağlamaktadırlar. Bu bağlamda doğru sayılır. Çocuklarına duyduğu sevgi de maddîdir. Çünkü onların dünyaya geliş sebebi kendisidir, kendi ürünüdür; kendinden bir parçadır. Bu yüzden bireysel boyuttaki sevgi kişi için korunmaya ve saygı göstermeye değer.

Toplumsal boyutu bunun biraz daha üzerinde, kişisel çıkardan uzak, geniş ufuklara yayılmış durumdadır. Bencil değildir. Yüce peygamberin ifadesiyle “İnsanın kendisi için istediğini başkaları için de istemesi” biçimindedir. Biz kendimiz için hep güzel ve iyi şeyler isteriz. Peki bu istediğimiz şeyler bizden önce bir başkasına verilince neden üzülürüz, buruluruz. Hani kamyonların arkasında yazılar vardır. Bunlarda birer hayat felsefesi gizlidir. “İste senin de olur.” İstemenin yollarını arayıp bulmak yerine kıskançlık, çekemezlik veya aslı esası olmayan dedikodularla karalama yolunu tercih ederiz. Bundan kurtulmanın yolu sevginin toplumsal boyutunu kavramak ve hayata geçirmektir.

Evrensel boyuttaki sevgi ise çoğu kimsenin anlayamayacağı, havsalasına sığdıramayacağı olgunlukta ve genişliktedir. Bu boyuttaki sevgiyi kavrayabilmek için, Hz. Mevlâna, Yunus, Hacı Bektaş Veli, Pîr-i Türkistan Ahmet Yesevî terbiyesi görmek gerek. “Cümle yaratılmışı severiz yaratandan ötürü” diyen Yunus’un gönlünde acaba sevginin maddî boyutundan ne kadarını bulabilirsiniz. Evet onun da eşi, çocukları, komşusu, hemşehrisi, kavım-kardaşı vardı elbette. Onları da sevginin diğer boyutları ile kucaklamıştı. Ama orada çakılıp kalmamıştı. Dünyaya hiçbir zaman kem gözle bakmamıştı. “Bir kez gönül kırmanın mizandaki karşılığının, yüz kez hacca gitmekten daha ağır” olduğunu ifade etmişti. Bazıları sevginin bu boyutuna hoşgörü diyorlar. Ben bu ifadenin yeterli olmadığı kanaatindeyim. Çünkü sevgiden kaynaklanmayan hoşgörü ya çıkar amaçlı ya da acizliğin eseridir.

Sevgi bir ululuktur, egemenliktir. Her şeye egemen olan affa da muktedirdir. Bu bakımdan hoşgörümüz, sevginin eseri olmalıdır.

Geri