İstiklâl Marşı'nın Tahlili
İstiklâl Marşı bir edebî eserdir. Öyle bir edebî eser ki onun iki sahibi var: Biri, onu kaleme alıp duygularını dile getiren, milli hasletlerini haykıran şair Mehmet Akif; diğeri ise onun taşıdığı milli ruhu, milli duyguyu uygun bulup benimseyen, resmen kabullenen TBMM ve nihayet bu yüce kurulun asıl sahibi olan Türk milleti.
Teslim edilir ki Mehmet Âkif’in kişiliğini ve ustalığını bilmeden İstiklal Marşı’nın anlamını kavramaya imkân yoktur. Aynı şekilde onu, milli marş olarak kabul eden Türk milletini de tanımadan yapılacak tanıtma ve açıklamalar havada kalır, askıda kalır. Bizce İstiklâl Marşı açıklanmaya başlanınca bu iki unsur yanında yazıldığı ve kabul edildiği devrin şartlarını da tanıtmaya gerek vardır. Çünkü her edebi eser kendi çağı ve o çağın şartları içinde değerlendirilmek zorundadır. Ancak burada şunu unutmamak gerekir: Her edebi eserin kendi çağında taşıdığı değerler yanında, günümüze ve geleceğe uzanan mesajları da vardır. O eseri ebedileştiren de bu mesajların kıymeti olduğu kadar çokluğu ve yoğunluğudur.
Görülüyor ki İstiklal Marşı, bu açıdan bir üç ayağa oturmakta. Birincisi: Türk milleti, ikincisi: Türk milli mücadelesi, üçüncüsü de bu milletin bir ferdi olarak (Türk kültürü ile Türk milli mücadelesi içinde yoğrulmuş olarak) haykıran ses: Mehmet Akif.. Onun için önce Türk milletinin milli değerleri ele alındı. Daha sonra millî mücadele içinde bulunan Türkiye’nin durumu özetlendi. Şüphesiz o kötü günlerin hepsi bu kadar değildir. Biz sadece İstiklâl Marşı’nın açıklanmasına yetecek kadar gördüğümüz hususları kaydettik. Ayrıca bu mücadelenin askerî yönünün çok önemli ve çok hacimli bir araştırma ürünü olduğunu da biliyoruz. Bu konuda da bizi amacımıza ulaştıracak kısa özetleme ile yetindik.
Tabii ki şairini tanımadan bu eseri açıklamak mümkün değildi. Mehmet Âkif’i de aile ve yetişme ortamı ile millî mücadelede bir nefer olarak yaptığı çalışmaları yönüyle kısaca tanıtmak gerekiyordu.
Yerine kullanılabilecek başka terimler şüphesiz bulunmasına rağmen bu kitap için kullandığımız “tahlil” sözünün biraz iddialı olduğu kanaatindeyim. Çünkü İstiklal Marşı’nın taşıdığı değerlerden hareketle bugünün geçliğine bazı mesajları ulaştırabilmek amacını güttüm. Ama bu amaca varabilmenin yolu da onu tahlilden geçiyordu. “Tahlil” bizim için bir “amaç” değil “araç” oldu. Yine de varmak istediğimiz “amaç”a hizmet ettiği için “araç”ın adıyla yetindik.
Yanlış anlaşılmaması dileğiyle şunu kesin olarak belirtme gereğini duydum: Kitabı okudukça batı dünyasına veya bu kampta yer almış olan bir takım devlet ve milletlere düşmanlık hislerini kabartmak, düşmanlıkları bilemek gibi bir hava estirildiği sanılabilir. Oysa tam tersine onlar kendi millî menfaatleri doğrultusunda buldukları fırsatı değerlendirmesini bilmişlerdir. Ve buna hâlen devam ediyorlar; devamda da ısrarlıdırlar. Bu onların kendi millî kişilikleri açısından takdire değer. Ama bunun için de kendi insanımızın acı çekmesini, iktisaden ve kültürel açıdan sömürülmesini eli kolu bağlı durup seyredemeyiz. Elbet biz de menfaatimiz açısından değerlendirmemizi yapmak ve olayları olduğu gibi gözler önüne sermek durumundayız. Eğer bu olayların anlatılmasında bir art niyet aranacak olursa, o da uyanık bulunmak, halk deyimi ile paçayı kaptırmamak gerektiği uyarısıdır. Olaylara millî menfaatlerimiz açısından bakabilmeyi göstermektir. Bir başka şairimiz, Koca Ragıp Paşa’nın dediği gibi:
“Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh u salâh.”
Huzur içinde yaşayabilmenin yolunun huzur bozucularla mücadeleye hazır olmak ve gerektiğinde onları durdurabilmekten geçtiğini bilmek bir millî görev olsa gerektir. Bunun için bir milleti millet yapan unsurların farkına varmak demek olan “milli şuur”a ulaşmada yardımcı olur düşüncesiyle İstiklâl Marşı’nın aracılığına başvurduk. [1]
[1] Yazarın İstiklâl Marşı'nın Tahlili adlı eserinin ön sözünden. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 9. baskı, Ankara, 2010